X

ANNA KARENINA GİBİ HİSSETMEK İSTEYENLERE; MOSKOVA

Travel & Gourmets
15 Okunma

Moskova'ya iner inmez Rusya’da olduğunuz anlaşılıyor, her taraf her biri birbirinden güzel kadınlar ve onları izleyen meraklı gözlerle dolu. Sadece erkeklerin değil kadınların bile gözlerini alamadığı güzel kadınlar. Biz bu detaya fazla takılmadan, Moskova’yı keşfe başlıyoruz.

Moskova’da havalimanından çıkıp şehir merkezine geldiğiniz anda kendinizi 19. yüzyıla ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Şehrin bir yanı komünizm yıllarından kalma, birbirinin aynısı sosyal konutlarla doluyken, bir yanını geniş caddeler, ihtişamlı saraylarla süslenmiş.

Moskova’nın her köşesinde bir sanat, bir edebiyat, her sokağında bir tarih bir yaşanmışlık saklı. Eğer her detayı yakalamak, hatta detaylarda kaybolmak istiyorsanız pür dikkat gezmelisiniz. Bu şehir o kadar sanatla dolu ki, insan Moskova sokaklarında yürürken kendini bazen AnnaKarenina, bazense Nazım Hikmet’in büyük aşkı Piraye gibi hissediyor.

Aşklar, hayaller, umutlar, kısacası yaşanmışlıklar şehri Moskova. Bir tarafta Rus edebiyatının önde gelen yazarlarından Puşkin’in zamanının büyük bir çoğunluğunu geçirdiği Puşkin Cafe, diğer bir tarafta tüm ihtişamı ile kenti kucaklayan "Kremlin Sarayı" ya da şehrin en popüler ve kalabalık caddesi "Arpat". Her yer ayrı etkileyici olsa da Moskova’da beni en çok etkileyen, en çok hüzünlendiren, içime en çok dokunan yer Nazım Hikmet’in mezarı oldu. Bırakılan çiçekleri, mektupları görünce insanın içinde adeta bir şeyler kopuyor. Onun şiirlerindeki yaşama sevincini, aşklarını düşünüyorum ve aklımda şu dizelerle veda ediyorum Nazım Hikmet’in mezarına:

"Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

Yetmişinde bile mesela, zeytin dikeceksin,

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

Yaşamak, yani ağır bastığından"

Şehrin mutlaka görülmesi gerekenler yerlerinden bir tanesi de tabii ki metro istasyonları. Moskova metrosunun olduğu alan savaş zamanında sığınak olarak kullanılırmış. Bu nedenle yerin oldukça derininde ve klasik hızdaki yürüyen merdivenlerden çok daha hızlı ilerleyen bir merdivenle aşağı iniyorsunuz. Aşağıda sizi oldukça geniş ve kristal avizelerle süslü peronlar bekliyor. Bir yere gitmeyecek olsanız bile bir bilet alarak aşağı inip tarihe tanıklık etmenizi tavsiye ederim. Çünkü burada ayrı bir dünya, neredeyse bir kasaba büyüklüğünde bir alan var.

Bunca güzellikle sarmalanmış bir şehir olan Moskova’da umduğumu bulamadığım tek şey restoranlar oldu diyebilirim. St. Petersburg’un aksine Moskova’da Rus mutfağı üzerine yoğunlaşmış çok fazla restoran yok. Hatta kendilerini Japon Mutfağına adamışlar desem abartmış olmam, hemen hemen her köşede bir sushi restoranı var. Merak edip birkaçını da denedim ancak maalesef pek başarılı değillerdi. Klasik kafe ve restoranlarda ise yemeklerin porsiyonları oldukça küçük, bir porsiyonla doymak biraz zor. Kim bilir, Rusların zayıf kalmalarının sırrı belki de budur.

Moskova’ya kadar gelmişken Rus Mutfağına özgü bir şeyler tatmadan dönmek istemiyorsanız hemen hemen her yerin menüsünde yer alan, ana malzemesi lahana olan "Borşçorbası"nı içebilirsiniz. Bu lezzetli çorbayı tatmanız için benim tavsiyem "Puşkin Cafe"; çünkü burada sunumlar şık, lezzeti yerinde ve porsiyonlar doyurucu büyüklükte. Ayrıca, Rusların patatesleri oldukça lezzetli, bu yüzden menüde patatesle yapılmış bir yemek görürseniz mutlaka sipariş etmenizi öneririm. Öylesi lezzetli bir patatesten, lezzetsiz bir yemek çıkması zor.

Ayrıca Rusların "Smetana" dedikleri kremaları çok meşhur. Oldukça hafif olan bu kremalarla şahane pastalar yapıyorlar, gözünüze güzel gelen bir pastanede bir kahve molası verebilir ve şahane bir dilim pasta sipariş ederek keyif yapabilirsiniz.

Moskova’da mutlaka görmeniz gereken yerlerden bir tanesi de tabii ki "Bolşoy Tiyatrosu". Burayı mutlaka gezmeli hatta zamanınız olursa bir de gösteri izlemelisiniz. Eğer popüler bir gösteri izlemek istiyorsanız biletinizi önceden almanızda fayda var. Sadece o havayı solumak ve keyifli bir akşam geçirmek istiyorsanız yer olan ilk gösteriye de bilet alabilirsiniz.

Gezmeye, görmeye, keşfetmeye, sanata ve tarihe meraklı herkesin mutlaka görmesi gereken yerlerden biri bence Moskova. Aldığı onca darbeye, geçirdiği onca savaşa rağmen tahrip olmamış bir tarih, sanatla aydınlanmış, ihtişamlı saraylarla süslenmiş bir şehir bekliyor sizi. Eğer siz de hikayenizin başkahramanı olmak, WoodyAllen filmlerindeki gibi kendinizi bir anda başka bir yüzyılda bulmak istiyorsanız istikametiniz Moskova olmalı derim.

banner

Yorum Yap

(*) Gerekli Alanlar