X

HİNDİSTAN

Travel & Gourmets
9 Okunma

Uçak inişe geçti bile! Koltuğum orta sırada ve koridorda ama halimi görseniz, sağ tarafımda, iki koltuk ötedeki camdan dışarıyı görmek için çırpınıyorum! Oryantal olsam bu kadar boyun kırmazdım herhalde. Heyecandan yol boyunca gözümü kırpmamışım, kalacağım otel beni alması için araç yollayacak nasılsa, otele varınca güzelce uyurum... Saat sabahın altısı, gümrükten geçtim, şimdi sıra bavulları almakta. Bir bavul, bir sırt çantası, bir kamera çantası, bir de el bagajı! Ee kolay değil tabii cepheye gidiyorum ya! Zaten o bavullarla uçağa nasıl alındığım ayrı bir mucize konusu. Neyse, itina ile yerleştirdim hepsini el arabasına, polis kontrolünden geçme vakti. Küçük, şapşal bir ördek yavrusu gibi etrafıma baka baka yürüyorum. Birden bir ses adımlarımı yavaşlattı;

Havaalanında görevli polis amca beni durdurdu ve sorgulamaya başladı;

-Bavulda ne var?

-Bavulda ne mi var? Kıyafet falan?

-Hmm...

Tetikte bekliyorum bir sonraki soruyu.

-Sırt çantanda ne var?

-Laptop?

-Kaç para?

-Bilmem, babam verdi parasını zamanında?

-Bunda ne var?

-Fotoğraf makinesi

-O kaç para?

-Bilmiyorum çok oldu alalı, herhalde 500 dolar eder. Sormanızın nedeni nedir?

-Vergi vermen lazım!

-Sebep? Kendi malım için neden vergi veriyorum?

Polis amca hafiften pis pis sırıtıyor, rüşvet istediği her halinden belli, olduğumuz yerde bakışıp kaş göz yapıyoruz karşılıklı ama Ezgi rüşvet vermiyor. Polis amca anlıyor ki rüşveti alamayacak. Baktı ki olmayacak, "Hadi geç bakalım" diyor, geçiyorum.

Polis amcanın sorgulamasından kurtulup kontrolden geçtim geçmesine de, karşılama alanında ve daha sonra dışarı çıktığımda sağa sola bakınıp durmaktan helak oldum. Neden mi? Çünkü tabii ki de otel araç yollamayı unutmuştu! Aslında otele vardığımda bana, alana gelirken yolda aracın lastiğinin patladığı söylendi. İnandım mı? Tabii ki hayır! Neyse, hadi bakalım kaldım mı bir başıma? Havada değişik bir koku var, tam olarak tasvir edemeyeceğim bir koku. Ortalık insan kaynıyor. Sakinim, panik yok. Hem zaten hala havaalanındayım ve gerekirse hava aydınlanana kadar burada oturur beklerim. Fakat oturmadım, sağa sola bakınıp görevli aramaya başladım. Gözüme takım elbiseli, elinde telsizi ile dolaşan genç bir delikanlı takıldı. Yanına gidip durumu bildirdim. Sağ olsun derhal oteli arayıp konuyu iletti ve bana bir taksi ayarlayıp şoföre gideceğim yeri anlattı. Tabii bütün bunları yaptıktan sonra bir kağıda telefon numarasını yazıp vermeyi de ihmal etmedi. Bavulları taksiye yerleştirdik, içeri geçip oturdum.

Hep o filmlerde gördüğüm Ambassador marka arabada arka koltuğa kurulmuş halde yol alıyorum, Bollywood rüzgarı saçlarımın arasından akıp giderken fonda çalan şarkıya eşlik ediyorum ve arabayı kullanan Shah Rukh Khan dikiz aynasından bana bakıp göz kırpıyor! diye yazmayı çok isterdim elbette ama ne yazık ki araba son derece modern ve klimalı, şoför de son derece Hintli ve yaşlıydı. Olsun! Sonuç olarak dört teker üzerinde, ayaklarım yerden kesilmiş halde otele doğru yol alıyordum. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı, tozlu sokaklar ve sokakta yatan insanlar görüp gülümsediğimi hatırlıyorum. Gülümsememin sebebi nerede olduğumu iyice idrak edişimden ötürüydü elbette, insanlar sokakta yatıyor diye sevindiğimden değil.

Yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra otele vardım. Resepsiyona pasaportumu bırakıp odaya çıktım, yatağa oturup anne, baba, dede, arkadaş gibi gerekli mercilere mesaj atarak tek parça halinde otel odasına kadar ulaşmış olduğumu bildirdim. Çok uykum var ama uyuyamıyorum çünkü pasaportum hala resepsiyonda, internet çalışmıyor ve karnım aç. "Ya offf anne ne gerek var bana bunları taşıtıyorsun!" diye söylenerek bavula koyduğum hazır çorba poşetlerinden mercimekli olanı bu sefer içimden anneme teşekkür ederek çıkartıp hazırladım. Önümüzdeki bir hafta boyunca çorba içeceğimi o an bilmiyordum tabii ve çorbadan aldığım her yudumda daha da mutlu oluyordum.

Ben çorbamı yudumlarken resepsiyon görevlisi pasaportumu getirdi. Hani Bizimkiler’deki kapıcı Cafer eve, taa salonun ortasına kadar girerdi ya, işte bu arkadaş da adeta kapıcı Cafer gibi odanın ortasına kadar girdi ve sohbeti başlattı;

- Buyurun, pasaportunuz!

- Teşekkür ederim, sağ olun.

Bekleme yapma devam et bakışlarım işe yaramamış olacak ki sohbet devam ediyor;

- Hindistan'a ilk gelişiniz mi?

- Evet.

- Turistik mi?

- Niye sordunuz?

- Hiç, öylesine yani

- Hmm, neyse pasaport için teşekkürler

- Bir şey değil; iyi geceler, iyi tatiller...

Ve kapıyı kapattım. Oh be! Artık rahatça yayılabilirim, sabah oldu! Şimdi uyku vakti!

banner

Yorum Yap

(*) Gerekli Alanlar