X

Rize

Travel & Gourmets
7 Okunma

Yaylalarını hep duyduğum, iki gün kafa dinlemek için zaman kolladığım ama bir yandan da bu iki günün yetmeyeceğini bile bile gittiğim ve yanılmadığım, yeşilin onlarca tonuna aşık olup döndüğüm güzel Rize...

İlk rota Ayder yaylası oldu. Ayder yaylası Çamlıhemşin'in 19 km güney doğusunda yer alıyor. Sanırım eski yayla özelliklerini kaybetmiş oluşundan dolayı biraz hayal kırıklığı yaşadım. Bizim olanı korumak neden bu denli zor diye düşünmeden de edemedim. Yetkililere çok iş düşüyor, çünkü gördüğüm ve söylenen o ki çarpık yapılaşma almış başını gidiyor. Ayder Yaylası; Fırtına Vadisi içinde, Kaçkar Dağları eteklerinde ve denizden yaklaşık 1350 km yüksekliktedir. Gittikçe şehir özelliklerine bürünmüş, Kaçkar Dağları milli parkının içinde olan yayla birçok yaylaya yakınlığı dolayısıyla makul bir dinlenme noktası olabilir. Milli park sahasında on bir köy ve kırk dört yayla mevcut. Kaçkar Dağlarının eteklerine kurulmuş büyüklü küçüklü, birbirinden özel yaylalar arasında gidip görmek için seçim yapmak gerçekten oldukça zor.

Bir Karadenizli tanıdığımın mutlaka Gito Yaylasını görmem gerektiğini söylemesiyle ve çoğu kişinin de bilmiyor oluşuyla tabii ki rotamda ilk sırayı aldı, ben de hemen düştüm yollara. Yolculuk zorluydu çünkü yollar gerçekten bozuktu ama dönerken bu duruma şükrettim, çünkü eğer yollar düzgün olsaydı Gito Yaylası da Ayder Yaylası gibi doğallığını kaybedebilirdi. İki saat boyunca mevsimlerin içinden geçtim desem abartmış olmam. Birden inen sis, aniden başlayan yağmur, içinizi ısıtan güneşin altında karşılaşacağınız kar ve inanılmaz güzellikteki bitki türleri gerçekten büyüleyiciydi. Doğanın sesini dinlemek, onunla bütünleşmek ve tazelenmek için mükemmel bir fırsat oldu bana. Maalesef insan ırkının neleri katlettiğini ve borçlu olduğumuz doğaya yeterince saygı gösteremediğimizi derinden bir hüzünle hissettim doğa beni kucakladığında. 

Yaylaya varınca doğayı ve yaşamı seven, yörenin en tatlı ailelerinden birisiyle karşılaştım; Maksude hanım ve ailesi. Evlerinde muhteşem bir şekilde ağırlandım. Gerçek bir tanrı misafiriydim ve sanırım o güne kadar yediğim en iyi muhlamayı yedim; Maksude hanım fırında yaptığı sıcacık nefis ekmeği ve kaymağın içine karıştırdığı çökelekle (minci kaymak) birlikte kalbimi ve midemi fethetti. Size bu güzel insanların yaşadığı saklı cennette bir yer önereceğim elbette; Hozbuncuk dağ evi. Hozbuncuk dağ evinin müthiş bir manzarası olduğunu söylemek lazım, birkaç gününüzü ayırın derim. Gito Yaylasında kalınacak bir bulutlar evi. Yemekler Maksude hanımın elinden, menüsünden birkaç özel yemek paylaşalım; hamsili pilav, hamsili mısır ekmeği, ısırgan, barbunya ve lahana karışımı ısırgan çorbası.

Yüksekleri sevenler ve manzarayı içine çekmeyi bilenler için başka şahane bir nokta daha; ormanların ortasında göğe uzanan Zilkale. Zilkale Çamlıhemşin ilçesi Çat mevkinde bulunan yaklaşık sekiz asırlık bir kale. Yüz metrelik uçurumun tam tepesine kurulmuş. Fırtına deresinin batı yamaçlarında, Çamlıhemşin'den 20 km uzaklıkta. Sekiz burç ve bir gözetleme kulesinden oluşan savunma hendeği durumundaki Zil Deresine bir merdivenle inilen bu kalenin yapılış tarihinin 14. ve 15. yy'lar olduğu sanılıyor. Doğanın ihtişamına tekrar hayran bir şekilde Rize'de duyumsadığım bütün anlar ve aldığım her nefes için teşekkür ederek ayrılıyorum Zilkale'den.

Kapalı olması dolasıyla Rize'den Sümela Manastırını göremeden ayrılmak beni biraz üzse de, giriş kapısına kadar yürüyüp şahane fotoğraflar çekerek teselli buluyorum. Elli yedi km uzunluğundaki Fırtına Deresine hayran kaldım ve Taş köprülerin geçmişten geleceğe uzanan dokusunda soluklandım.

Veda vakti geldiğinde daha gezilecek çok yer kaldı diye hayıflandım kendi kendime, yarım kaldı anlatacaklarım belki de. Olsun, bir sonraki sefere diyorum. Geceleri bile tulum eşliğinde horon tepen, yağmurla yaşamaktan yağmur gibi güzelleşmiş Karadeniz insanına selam olsun, her şey için teşekkürler.

banner

Yorum Yap

(*) Gerekli Alanlar